Şizofreni, kişinin gerçeklik algısının değişmesi ile karakterize bir psikiyatrik hastalıktır. Toplumda %1 oranında bulunan şizofren bireyler, gerçeklikle olan bağlantısını kaybederek kendi gördüğü halüsinasyonlara veya düşüncelere inanmaya başlarlar. Kronik seyreden şizofrenide, erken teşhis ve hayat boyu süren doğru tedavi kişiye sağlıklı bir yaşam sağlayabilir.
Şizofreni, kişilerin gerçek ile gerçek dışı olguları birbirinden ayırt edemediği, sağlıklı düşünme, normal davranış ve duygu kontrolü yapamadığı ciddi bir zihinsel bozukluktur. Çoğu vakada yavaş yavaş ilerleyen şizofreni, sanrılar, halüsinasyonlar, günlük yaşamı bozan düzensiz davranışlar ve düşüncelerin oluşması ile kişiyi etkisi altına alabilir. Hastalık alevlenme ve yatışma süreçleri şeklinde gelişir. Psikoz denilen alevlenme sürecinde kişi gerçek ile gerçek dışı olayları ayırt etmede zorlanır. Bu yüzden şizofreni diğer psikiyatrik hastalıklara göre kişilerin sosyal ve iş hayatlarını olumsuz yönde daha fazla etkiler. Hastalığın erken teşhisi ve tedavisi oldukça önemlidir. Tedavinin vakit kaybetmeden yapılması komplikasyon gelişme riskini azaltır. Halk arasında bilindiği gibi şizofren olan kişiler saldırgan ve tehlikeli değildir. Bu hastalarda çoklu kişilik durumu yoktur ve hastaların büyük bir kısmında şiddet eğilimi bulunmaz. Aynı zamanda tedavi ile desteklenen hastalar toplum içinde hayatlarını devam ettirebilirler.
Bilimsel çalışmalar şizofreni hastalığına neden olan faktörü henüz kesinleştirememiştir. Ancak yapılan araştırmalar beyin kimyasının, genetik aktarımın ve çevresel etkenlerin hastalığın oluşmasına katkı sağladığını öngörmektedir. Ailesinde şizofreni veya farklı bir psikiyatrik öyküsü olan kişilerin hastalığa daha yatkın olduğu görülür. Yanı sıra, hastalarda yapılan nörolojik görüntülemelerin sonucunda, hastaların beyin yapısının normal insanlarınkinden farklı olduğu saptanmıştır. Ayrıca araştırmalar, glutamat ve dopamin ismindeki nörotransmitterlerin bozukluklarından dolayı şizofreni gelişimine katkı sağladığı da öngörülür. Bilim insanları bu etkenlerde kesin bir sonuca varmasalar da şizofreninin bir beyin hastalığı olduğu konusunda hemfikirlerdir.
Diğer hastalıklarda olduğu gibi şizofrenide de ilk dönemlerde semptomlar hafif seyreder. Bu yüzden hasta yakınları bir şeylerin ters gittiğinden şüphelense de tam olarak anlam veremeyebilir. Hastalık duygu, düşünce ve davranış açısından problemlere neden olur. Şizorfreni belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
Halüsinasyon: Dışardan uyaran bir kişi veya varlık yokken varmış gibi algılanması durumudur. Daha sık işitsel olsa da bazı vakalarda, görüntü görme veya dokunma gibi değişik şekillerde de algılanabilir.
Sanrı (Hezeyan): Kişinin gerçekle uyuşmayan ve açıklama yapılsa da inanmadığı kanılarının olması. Panaronoyak bir şekilde birilerinin arkasından iş çevirdiğini düşünme, dışardan zarar görebileceğine inanma, kendini diğer insanlardan üstün görme gibi örneklendirilebilir.
Dezorganize Davranış: Bir amacı olmayan ve dışarıdan bakan kişilerin anlayamadığı bazı davranışlardır.
Düşünce ve Konuşma Bozukluğu: Amaçsız ve anlamsız konuşmalardır.
Negatif Belirtiler: İçine kapanma, sosyalleşmek istememe, az konuşma, bir amacı olan aktivitelerde azalma gibidir.
Katatonik Belirtiler: Konuşmama, muayene edildiğinde direnç gösterme, vücudunu belirli bir şekle sokup uzun süre öyle kalma, anlamsız gülme ve yüz ifadeleri gibidir.
Bu psikiyatrik hastalık genellikle hastanın yakınlarının durumu fark etmesi ve psikiyatri kliniğine getirmesi ile teşhis edilir. Şizofreni belirtileri ile diğer hastalıklar karışabileceği için uzmanlar muayene, şizofreni belirti testi ve bazı tanı testleriyle hastalığı teşhis etmeye çalışır. Bu belirtiler alkol, kullanımı, madde bağımlılığı ve bazı ilaçların etkileri ile de benzer olabilir. Bu yüzden bu durumlarda sorgulanır. Tüm bu tespitlerden sonra hastalık tanısı konulunca şiddetine göre bir muayene planlanır.
Kronik bir hastalık olan şizofreni için ömür boyu tedavi gerekir. Tedavi semptomları hafifletmek için ilaçlar yardımı ile yapılır. Esas olarak antispsikotik ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar ile beyinde salgılanan dopamin adındaki nörotransmittere etkide bulunarak belirtileri hafifletir. İlaç tedavisinin amacı semptomları azaltarak kişinin sosyal ve psikolojik anlamda sağlıklı kişilerle birlikte normal bir yaşam sürdürmesidir. Diğer amacı ise ömür boyu süreceği için düşük dozda ilaç alınmasını sağlamaktır. Hasta psikiyatristlerce takip edilen hastanın ilaçları gerekli olduğu durumlarda doz ve tür açısından değiştirilebilir. Ayrıca antidepresan ve anti anksiyete ilaçları ile birlikte verilebilir. İlaç etkileri 3-4 hafta sonra kendini belli eder. Yan etkisi fazla olan bu ilaçları çoğu hasta kullanmak istemeyebilir. Bu yüzden direnç gösteren hastalara gerektiği takdirde enjeksiyon ile ilaç uygulanabilir. ilaç tedavisinin yanında yapılan tedaviler hastanın sağlıklı yaşamına katkı sunar.